Ağzını açtığında bir kuştan farksızdı karşısındaki küçük çocuk. Dudaklarına değen su damlalarını tamamen boğazına götürme çabasına girmiş ve yağmurun kara bulutlardan oluştuğundan habersiz gibi duruyordu. Başını ona hayretle bakan minik yeşil gözlere devirdiğinde rezil olduğu gerçeğiyle karşılaştı. Annesinin paltosundan çekiştirerek onu bir dükkana sokarken küçük kız tekrar yağmur tanelerinin dansını izlemeye koyuldu. Elini tutmaya çalışan Hizmetçi Amber'dan bu konuda hoşlanmıyordu. Ona inat kollarını birleştirdi ve üvey annesinin sarışın çocuğun girdiği dükkandan çıkmasını bekledi. Gözlerini bir Hizmetçi Amber'a dikiyordu bir de deri işlemeli çizmelerine. Üzerine biraz daha dikkat edince kahverengi saçları omuzlarına düşerken, Pax'in başında kırmızı bir bere ve üzerine nar çiçeği renginde bir palto vardı. Paltosunun üzerine yağmur taneleri dokunmuş ıslatmıştı ama bunun bir önemi yoktu. Yağmur doğaya can verdiği gibi belki ona da can verir diye düşündü masum ve mantıklıca küçük kız.
Gözlerini kapatıp yağmurun sesini ve toprağın yağmurdan sonraki kokusunu içine çekti. Ona göre şuan böyle beklemek en doğrusuydu. Huzurun notaları kulaklarına dolarken saflığın kokusunun içinde dolaşmasına izin vermek kadar masum bir şey yoktu belki de. Dudaklarından gereksiz sözcüklerin yere düşüp parçalanmasına inat susup kelime hazinesini sadece kendine saklamaya niyetliydi küçük Pax.
Omzuna dokunan uzun ve ince parmaklı bir elle irkildi. Başını kaldırdığında gördüğü kadının sarı saçları 1960 modasına uygun bir biçimde kısa ve kabartılmıştı. Eldivenleri ile takım olan koyu yeşil kadife rengi gözlerindeki farla aynı renkteydi. Başına taktığı şapkanın tüyleri yağmurdan tel tel olmasına rağmen kırmızı ruju ile yine de çok dikkat çekiyordu. Küçük kız genç kadının incelemesini bitirdikten sonra omzuna dokunan elin işaret ettiği yere doğru yürüdü. Eski maun kapıyı itip açtıktan sonra ayakları gıcırdayan tahtalarla buluştu. Göz önüne gelen her şey oldukça basit gözüküyordu. Adım attığı yerin bir kaç antim ötesindeki küçük komidin ve üzerindeki solmuş güller eksantrik bir görünüm katarken duvara asılmış büyük ve altın varaklı saat göz dolruruyordu. Ama her şey yine de basitti onun gözünde. Sadece farklı olan etrafı saran bir "yeni" kokusu vardı. Yeni kokusu... Evet Pax yeni kokusuna bayılırdı. Bu kokuya o adı takmıştı. Yeni kokusu. Yeni kokusu yeni eşyaların üzerindeki o kokuydu onun için. Kokladığında burnuna dolan o kimsenin keşfedemediği koku onun suratında çarpık bir gülümsemeye sebep oluyordu. Başının dönmesini ve tekrar yüzünde bir çarpık gülümseme oluşmasına inat içeriden elinde iğrenç kahve kokulu bir kadın girdi. Şişmanlığından bahsetmemekle beraber çürümüş dişlerinin üzerine bulaşan dudağından kırmızı ruj ise durumun en basit özetiydi. Bu kadın tam bir felaket!
Girdikleri dükkanın cübbe dükkanı olduğunu anlamak için iki seçeneğiniz vardı küçük kıza göre. Birincisi; girişteki yazıyı okumanız ikincisi ise önünüzde asılmış olan "yeni" kokulu cübbelerin bulunmasıydı. Onun dışında burada bir hayat belirtisi bile yoktu nedense. Gözlerini cübbelerden alıp kadına diktiğinde gülmemesi için tanrıya dualar ediyor bir yandan da ona inat dişlerini gösteriyordu. Küçük bir kızın sesi ve masumluğu ile sordu. "Bizim satın almamız gereken şeyler var Hanımefendi." dediğinde kadın kahvesini yarıda bırakıp küçük çocuğun ağzından duyduğu iltifatla sanki viski içmişçesine sarhoş bir tavırla elini uzattı ve kızın elini tuttu. "Ah hayatım. Tabii ki de elinden geldiği kadar yardımcı olacağım. Güzel konuşan kızları her zaman sevmişimdir" dedi ve işte lanet olsun! Gülmüştü çirkin dişleriyle. Pax başını yere eğdi ve tekrar başını kaldırdığında yüzünde zoraki bir gülümseme vardı. Hemen bu malzemeleri alıp buradan çıkmazsa kusacağına dair bir şüphesi yoktu.
Annesi kadına listeyi uzattığında listede yazanlar pahalı değildi ve hepsi mektuptaki yazılı şeylerdendi. Üç set düz cübbe, bir sivri şapka, bir çift koruyucu eldiven ve bir kış pelerini... Görünümü hoş olmayan kadın ne kadar göbekli olsa da elinden geldiği kadar hızlı davranıyordu ve hiçte güçsüz olmadığını kanıtlıyordu. Bütün malzemeleri bulması bittiğinde ücreti ödemek için annesi elini cebine attı. Cebinin delik olmadığını ondan daha biliyordu yalnız sanki parası kaybolmuş gibi garip bir ifade vardı suratında. Ücretinin geciktiğini anlayan kadın tekrar kahvesini yudumlarken en az onun kadar berbat bir surat ifadesi yerleştirmeye başlamıştı suratına. Alnı kırışıyordu her yudumda ve kırlaşmış şakakları daha çok orataya çıkıyordu. Genç kadın parayı son anda çantasından bulduktan sonra kadına uzattı ve bir daha dönmemecesine oradan uzaklaştı küçük kızla. Pax buraya geleceğini sanmıyordu zaten bir daha.