Valeria Nerissa Hyxest Sihir Bakanı Yardımcısı
Galleon : 50 Mesaj Sayısı : 8
Kişi sayfası Özel Yetenek: Patronus: Irk: Büyücü / Cadı
| Konu: Valeria Nerissa Hyxest Paz Tem. 15, 2012 3:07 pm | |
| Valeria Nerissa Hyxest. 29. Aşırı disiplinli birisi, Onun için kuralları yasa niteliğinde. İnatçı ve biraz megaloman bir kişiliğe sahip. Zekasıyla övünmeyi seven, kimi zaman kibrin esaretine giren bir kadın. Kıskançlık duygusu onu terk edeli uzun zaman olmuştur. Sihir Bakanı Yardımcısı Kurgumuza yön vermede bize yardımcı olucek.- Devamı ve öncesi olan bir rol oyunundan kesit:
Landers bireyleri birbirine dışarıdan bakıldığında aşırı derecede bağlı gibi görünseler de içlerinde öyle değillerdir. Kimin ne yapmış olduğu pek umurlarında değildir. Baba figürünü oluşturan erkek birey yalnızca sahip olduğu sıfatı elinden geldiğince yerine getirmeye çalışır, bir süre sonra onun da umurunda olmamaya başlar. Çocuklarına karşı sahip olduğu merak güdüsü yıllar geçtikçe körelmeye başlar, ama sevgisini elini fırsat geçtikçe göstermeye çalışır. Anne figüründe olan dişi birey ise tam tersidir genelde. Olabildiğince titrer çocuklarının üzerine, her anne gibi. Çocuklar da kendi aralarında pek kuvvetli bir bağa sahip değillerdir. Yaşları ilerledikçe onlar da koparlar, herkes kendi hayatına yönelir ve bir diğerini umursamaz hale gelir. Daniel ile Laurent da annelerinin onlara doğdukları zaman bahşettiği bağ dışında pek bir şeyleri yoktu. Yardıma ihtiyaç duyduklarında bunu hissedip diğerinin yanına koşabiliyordu. Tarihin tozlu sayfalarında yerini alacak olan o nadir anlardan biri de o esnada yaşanıyordu. Daniel’ın çağla yeşilinin en berrak tonunun hâkim olduğu, insanı ferahlatan, ruhu dinlendiren odasında pek de rahat olmayan yatağını işgal ediyordu, kurt. Yatağın hemen yanındaki komodinin üzerinde bulduğu kırmızı stres topunu gücünü minimuma indirerek yukarı doğru fırlatıyor, birkaç yıl önce bedenini sarmalayan zehrin yararlarından olan atikliği sayesinde de cisim parkeyle kaplı zemine ulaşmadan onu tutuyordu. Kendisinden birkaç yaş büyük erkek kardeşi ise ayna karşısında sevdiğini iddia ettiği kız arkadaşıyla buluşmadan önce olabildiğince iyi bir görünüme sahip olmaya çalışıyordu. Bu duruma, çehresinde hafif bir tebessüm ile şarap kırmızısı kalın dudakları arasından kelimeleri azat ederek tepki vermişti. “Ne yaparsan yap, yanında ben varken sönük kalacaksın, Dan. Benim gibi ya-“ sözlerini tamamlamasını engelleyen sert bakışlar ona çevrildiği anda elini saçını götürmekten vazgeçmiş amaçsız bir şekilde topu havaya fırlatıp yakalamaya devam etmeye karar vermişti ki erkek kardeşi kemikli parmakları arasından çıktığı anda topu yakalayıp odasının kapısında koridora doğru fırlatmıştı. “Hadi oğlum, yakala ve getir topu!” Görme uzuvları baygın bir bakış atarken ağabeyine, göz kapakları hafif kapanmış ve dudakları sola doğru büzülüp aşağı doğru kıvrılmıştı. Diğer Landers ise hala aynı sert bakışları atıyordu, kaşları kalkmış kardeşininkilerin tam tersine soluk renkte olan dudakları tek çizgi halini almıştı. Benimle uğraşmaman gerektiğini hala anlayamadın mı demeye çalışıyordu büyük ihtimalle. Yıllar önce vücuduna bir ısırıkla enjekte edilen zehrin ona getirisi olan öfke yine onu esiri altına almayı başarmıştı. Kurt olmadan önce de çabuk sinirlenen birisiydi, bahşedilen bu yeti ile sinirlenme süresi iyice kısalmıştı. Karşısındaki kişinin ağabeyi olduğunu hatırlayarak sakin olması gerektiğine karar verdi ve derin nefesler alıp vererek ciğerlerini çalıştırdı. Oksijen anında beynine ulaştıkça rahatladığını hissetmeye başlamıştı. Rebecca’nın ona öğrettiği sayılı şeylerden biri de buydu. Öfkesine yenik düştüğü anlarda nefes egzersizleri yapmasını ona nasihat edercesine söylemiş ve aksi halde doğacak olan sonuçlardan kendisinin memnun kalmayacağını söylemişti. Şaka kaldırabilen bir yapıya sahip olmamasıydı onu bu duruma sokan. Kendisine geldiğini düşündüğünde kardeşinin yatağında doğruldu, oturur pozisyonu aldı ve kelimeleri salıverdi dudaklarının arasından. “Ne için bu hazırlık? Bir başkasını mı buldun yoksa? Bardaki kız bence sağlam parçaydı, bence.” Söyleyeceklerini sonlandırırken Luxuria’yı gözlerinin önünde canladırmış ve fantezi dünyasının bir ürünü halini getirmişti. Daha önce bir kızın görüntüsüyle onu böylesine etkilemeyi başardığını hatırlamıyordu, ağabeyinin ise böyle birisini bulmayı nasıl becerdiğini cidden merak ediyordu. Cadının hayali görüntüsünü yatağa yatırıp soymaya başlamıştı ki tam Daniel’ın sesi yine kulaklarında çınlamıştı. “He ağabeyim, he… Lux’u almaya gideceğim, sen de benimle gelip insan içine çıkarsın, nasıl fikir? O köpek sürüsüyle dolaşa dolaşa insanlığını yitirdiğini düşünmeye başladım.” Ailesinin dahi ona böyle utanç kaynağıymış gibi davranması onu üzüyor, hem de kırıyordu. Bu duruma gelmeye gönüllü olmamıştı sonuçta, önündeki on yıl içerisinde yapmayı planladığı şeyler listesinde her ay dolunay gecesi o acı dolu değişim sürecini yaşayıp sabaha kadar bir hayvandan farksız şekilde koşturup avlanmaya yer vermemişti. Diğerlerinin onu anlamamasını, dışlamasını umursamıyor, onlara hak veriyordu lâkin ailesi de bunu yapacaksa eğer kime sırtını yaslayıp kime derdini anlatabileceğini bilmiyordu. Hele ki böylesine bir muameleyi ağabeyinden göreceğini hiç tahmin etmemişti. Her zaman yanında yer almış olan Daniel’ın yine ona destek çıkacağını, yardım edeceğini düşünmüştü. Yanılmıştı anlaşılan. Derin bir nefesi daha nakşederken ciğerlerine umursamaz olup, vurdumduymaz Laurent olmayı seçerek kafasını aşağı yukarı bir defa sallayarak onaylamıştı ve beklemeye koyulmuştu. Kot pantolonunu ve ince, açık gri, V yaka t-shirtünü değiştirme gereksinimi hissetmemişti. Yaklaşık on beş dakika sonra Daniel ona hazır olduğunu dile getirmiş, kolundan tutarak gidecekleri yere cisimlenmelerini sağlamıştı.
Her yer değiştirme sonrası yaşanan ufak mide bulantısını yok saymış ve geldikleri yeri incelemeye koyulmuştu. Sık olmasa da tek sıra halinde inşa edilmiş, her biri birbirinin kopyası olan müstakil evler çocuklu ailelerin yaşam alanı haline gelmiş mahalleleri andırıyordu. Binaların gösterişine bakınca varlıklı bir aileyi bulduğunu ve kardeşinin neden kendi yaşına denk biriyle olduğunu anlamıştı. Ses etmiyordu ona, yanında gezdirebileceği evcil bir köpek gibi davranılmasını da istemiyordu ancak yapabileceği pek bir şey yoktu. Maalesef, ailesiydi ve doğduğu günden itibaren onlara karşı büyüttüğü sevgisini söküp atamıyordu bedeninden. Adımlarını, ailenin ilk göz ağrısının ardından atarak ona uyum sağlamaya çalışıyordu. Hala canı sıkkındı olduğu şeye karşı koyulan tavırdan dolayı. Moralini daha fazla bozmamaya karar vererek, Luxuria’yı göreceği için sevinmeye çalışarak attı adımlarını. Onu tekrar görmenin hayallerinde yeni şeyler üretmesini sağlayacağını düşünüyor, ondan etkilendiği gerçeğini reddederek yalnızca kafasında oluşturduğu gerçekten uzak düşüncelerle eğlenmek için onu araç olarak görüyordu. En sonunda girecekleri evin kapısının önüne gelmişlerdi o esnada, Laurent’ta ise sebebini bilmediği bir heycan peyda olmuştu. Kemikli parmaklarıyla saçlarını karıştırıp birkaç saniye küçük oğlan çocuğu gibi göründükten sonra omuzlarını dikleştirdi ve kollarını göğüs hizasında kavuşturup kapının eşiğine yaslandı. Daniel zili birkaç defa çaldıktan hemen sonra kapı açılmıştı lâkin insanların pek kapıyı açarken giymeyeceği kıyafetleri üzerine geçirmiş olan bir kadın tarafından. Siyah bukleleri omuzlarına doğru dökülen kızın, buğday tenine hayli yakışmış olan saten, dantelli gecelik Laurent’ın dikkatini hayli çekmişti. Kızın yüzünden ziyade vücuduyla ilgilenmesini sağlamış ve çehresinde garip bir ifadenin oluşmasına sebep olmuştu. Sol gözü küçülürken sağ gözü seğirmeye başlamıştı. Dudağının sol tarafı ise yukarı doğru kıvrılmıştı. Normalde böyle bir manzaraya böyle bir tepki vermezdi ancak beklemediği bir anda gerçekleşen bu duruma karşı ne yapacağını şaşırmıştı. Daniel’ın onu sarstığını ilk başlarda fark etmemişti, şiddetini arttırılınca bu sarsmanın kendisine gelmişti ve çok geçmeden orasının ne amaçla kullanıldığını anlamıştı. Zira kafasını içeriye doğru hafifçe uzattığında kapıyı açan kız gibi birkaç kişi daha olduğunu görebiliyordu. Laurent gayet alaylı bir şekilde azat etmişti kelimeleri. “O kızın zaten seninle olması zordu, ne kadar harcadın? Doğruyu söyle, lütfen. Bu kadar mı umutsuz vakasın?” Daha fazla dayanamayıp kahkahayı koyvermişti, Laurent. Ağabeyi ondan daha sertti bazen ve yine o erkeklik hormonlarının tavan yaptığı anlardan biriydi. Dirseğiyle Laurent’ın boynuna dayanmış, kafasını yaslandığı yere çarpmasına neden olmuştu. “Düzgün konuş! Onlardan biri değil, büyümen gerek artık, Laurent. Lux’u aldıktan sonra gelmiyorsun peşimden, burada takılabilirsin. Belki biraz büyümene yardımcı olur.” Küçük kardeş olarak görülen Landers, sol eliyle ağabeyinin kolunu kavradı ve hiç zorlanmadan boynundan çekti. Kıracakmış misali sıkıca tutuyordu ve ondan daha iyi olduğunu kanıtlamak istercesine bakıyordu. “Kim olduğumu unutma, Daniel. Kolunu kırıp kullanılamaz hale getirmek en fazla bir dakikamı alır. Ayrıca, her söylenene de inanma. Bunların arasında olup da rahibe gibi kalmasını bekleme. Belki de özel müşterilere sunuyorlardır onu?” Birbirlerine öfke ve kin dolu bakışlar atıyorlarken Luxuria’yı merdivenlerden aşağıya inmiş, kapıya ulaşmış ve merakını sergileyen bakışlarla onlara bakmıştı. Cadının varlığını fark eden kurt elini oğlandan çekti, üstünü başını düzeltip orayı terk etti.
~~
Daniel ile tartıştıkları o gün en ince ayrıntısına kadar kendisini Laurent’a hatırlatırken, onunla aralarını düzeltemeden kardeşinin onu burada yalnız bırakıp öteki tarafa tek yönlü gidiş biletini aldığını fark etti. Ağabeyiyle ilgili anılarını kavga ettikleri gün ile birlikte bir kutuya hapsedip kilitlemiş ve zihninin en ücra köşelerine göndermişti. O kutunun içinden nasıl sıyrılıp da ona kendisini anımsatmayı başardığını bilmiyordu, lâkin bu yüzden kızmıyordu da zayıflığına. Lux’un gözlerine baktığı her saniye onu görüyordu gözlerinde. Ölümcül laneti dile getirmeden önce Daniel’ın nasıl yalvardığını izleyebiliyordu kızın lapus lazuli mavisi gözlerinde. Acıma duygusunu nasıl böylesine terk edebilmişti onu? Nasıl becerebilmişti, sevdiğini iddia ettiği adamı? Daniel’dan öğrendiğine göre ilki olabilmeyi başarmıştı. Bunca zaman korumayı seçtiği bekâreti Daniel için yok saymışken nasıl olmuştu da son nefesini vermesine sebep olmuştu? Aklında ardı arkası kesilmeyen onlarca soru işareti peyda olmaya başlamıştı. Kızın her hareketini izliyordu, kaçırdığı en ufak şey onun aleyhine bir şey olacaktı büyük ihtimalle ve amacına ulaşmak istiyorsa meydanı ona bırakmamalı, istediği cevabı aldıktan sonra gayesini gerçekleştirmeliydi. Şah damarına dayanmış olan parmağı hissettiğindeyse küstah bir gülümseme belirdi yüzünde. Korkmuyordu. Bu duyguyu hissetmeyelim hali uzun zaman olmuştu. Karşısında yaptığı şeyden gurur duyarcasına dik bir şekilde durabiliyor olması sinirlerini bozuyordu. Aslında hoşuna da gidiyordu onun böylesine kendine güveniyor olması. Onun yaşantısını paylaşan bir çok kadın onun sahip olduğu özgüvene sahip olamazdı. Onu etkilemeyi başarıyordu, o an bile. Bir zamanlar etkilendiği kadına şu an nefret duyma zorunluluğunda olmak, garipti.
Benim olabilirdin, Lux. Eğer gerçeği bilmeseydim, bunları unutabilecek olsaydım, benim olabilirdin.
Unutmalıydı, ağabeyine yaptıklarını kafasından çıkarmamalı ve intikamını almalıydı. Daniel… Luxuria’yı birkaç santimetre arkasında bulunan duvara doğru itti, omzunda kavuşturmuş olduğu kollarını yukarı doğru kaldırıp duvara yasladı, sol eliyle kavrayıp. Hala korkuyu göremiyordu cadının gözlerinde. İçine işleyen bakışlarını atmaya devam ediyordu. Dudaklarını ona doğru yaklaştırdı. Sertti. “Bildiklerimin ya da bilmediklerimin bir önemi yok şu an. Birazdan onun yanına gideceksin, Luxuria ama öncesinde bana şunun cevabını ver. Neden?” Sona doğru sesi titremişti. Göğsünde o acıyı tekrar hissetti, fakat bu defa bu acının sebebi Daniel’ın tehlikede olmasından dolayı değildi, bir daha onunla olmayacak olmasından kaynaklıydı. Bir özür dahi dileyemecekti.
| |
|
Aphrodis Audrey Phyllis Ravenclaw I. Sınıf
Galleon : 50 Mesaj Sayısı : 297
Kişi sayfası Özel Yetenek: Patronus: Irk:
| Konu: Geri: Valeria Nerissa Hyxest Paz Tem. 15, 2012 3:22 pm | |
| | |
|